9 Şubat 2019 Cumartesi

Piyes Üstatları 6

JOHN GALSWORTHY

Eski okuldan olan Galsworthy, doğuştan İngiliz sosyetesinin yüksek tabakalarının iç yüzünü bilen bir insandı. Babası çevresinde tanınmış ve sözü geçer bir avukattı. Seçkin piyes üstadı çocukluğunda tahsiline ilk okulla başlayarak Oxford Üniversitesine kadar yükselerek orada hukuk okumuş, bol bol seyahat fırsatları bularak görüşlerini artırmış, zevklerini bilemiş ve sonunda edebiyat alanına atılmıştır. İlk önemli romanı 40 yaşlarında bulunduğu sırada yayınlanmış, 50 yaşlarında iken piyes yazarlığı şöhretini, romancılığı ile at başı beraber gitmiştir. Biz burada büyük yazarın romancılık cephesini incelemeyeceğiz. Konumuz onun tiyatrodaki başarılarını belirtmek olacaktır.
İngiliz sahne edebiyatında, Pinero nun ilk ortaya attığı realist dram şekli, 1932 de Nobel edebiyat ödülünü alan Galsworthy eli ile daha etraflıca gelişmiştir. Biraz evvelde söylediğimiz gibi, hukuk tahsil edişi, ona muhitindekileri her türlü hal ve şartlar altında tetkike olanak vermiş, en özlü bir kaynak görevi görmüştür. Onun içinde piyeslerinin konularını seçerken, günün davalarını, önemli meselelerini göz önünde tutmuş ve bu amaç uğrunda çarpışan iki tarafı da tam bir adalet ve doğrulukla karşımızda belirtmiştir. Piyesteki diyaloglar kulağa pek tabi gelmekle beraber, yeni bir tirajı ile yazarın romanlarındaki bir kuyumcu zarafeti ile işlenmiş cümleleri de hatırlamıyor değiliz. Yine bu piyeslerdeki kişiler, hepsi hayatta gördüğümüz, daha doğrusu İngiltere çevresinde bulunan gerçek insanlardır. Bu insanların hemen hiç birisi tam bir kahraman olarak yükselmekle beraber, kendilerini bize gerçek hayattakilerden bir kaç gömlek daha kuvvetli bir tarzda hissettirirler.
Galsworthy nin en tipik piyeslerinden birisi 1909 da çıkan Strife ( Niza) dır. Piyesin esas teması sermaye ile iş, daha başka bir ifade ile patron ile işçi arasındaki anlaşma, anlaşamamazlıktır. Bu günkü cemiyetin bu ana davası, iki adamın Nuh deyip de peygamber dememeleri yüzünden uzayıp giden bir grev sahnesi ile piyeste karşımıza çıkıyor. Bu iki adamdan birisi, bir fabrikayı idare eden heyetin reisi, diğeri de  işçilerin elebaşısı dır. İdare heyeti reisinin, yani patronlar temsilcilerinin iddiası şudur:( Ben yalnız bu şimdi baş göstermiş olan grevi bastırmak için değil, aynı zamanda istikbalde herhangi bir suretle bir kütle hükumetinin meydana gelmemesi için ülkemi korumak amacı ile mücadele ediyorum...) İşçiler temsilcisinin aynı kıratta iddiası var. O da şöyle diyor: (Bizler bugün için, bugünün böyle önemsiz bir davası, sırf kendi aziz canlarımız için değil, bizler sonrakiler için çarpışıyoruz...)Piyesin sonunda her iki adamda, taraflarının sözlerine uyarak iddialarından vaz geçerler. Grevde yatışır.
Bu piyeste göze çarpan üç önemli nokta vardır:
1- Eserin konusu, bir grevdeki çeşitli unsurları tam bir ayna sadakatı ile resimleyerek safha safha aydınlatmaktadır. böylelikle bugünkü cemiyetten adım başı rast
ladığımız sınai bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.
2- Piyesteki kişiler, kendi başlarına ilgi toplayanlardan olmaktan ziyade, bugün sanayi alanında türlü türlü insan tabakalarını temsil eden tiplerdir.
3- Ve en önemlisi yazarın eserinde tamamı ile tarafsız davrandığı; iki kutbu müdafaa eden her iki tarafında yeniliğe uğradığı görülüyor; ve söyle bir sona varıyoruz: Galsworthy nin piyeslerinde hareketlerini, sözlerini içten bir beğenme ile alkışlayacağımız bir kahraman bulmamıza imkan yoktur. (Niza) ile Makbeth in denkleştirme ölçüsünden geçirdiğimiz zaman İngiliz rönesans çağlarındaki halk ile 20. asrın ahalisinin ( Dünyayı görüş) tarzlarının ne kadar ayrı olduğunu derhal anlarız.
Gerçekten Marlow ve dahi Shapespeare gibi rönesans yazarları, eserlerinde gayet kuvvetli bir ferdin dünyaya karşı savaşını, zaferle kazanışını ve sonunda oda ancak yazgının karşısında boyun eğiş ve yenilişini canlandırmışlardır. Oysa ki, bugünün realist dramcısı, piyesinde şahıslarını bugünkü cemiyetin tabi uzuvlarından başka türlü göstermez, sınıf farklarını, duygularını, türlü türlü noktai nazarları belirtir ve sahneye çıkardığı bu birbirinden farksız fertleri, bütün kusur ve meziyetleri, acı ve sevinçleri ile bize seyrettirir.
Galsworthy nin çok sevilen piyeslerinden biri de Justice (1910) (Adalet) tir. Buda yazarın, devrin hapishaneler idaresi sisteminden bahseder.
Şurasını da hatırlatmak yerinde olur ki, bu piyesin oynanışından gayet kısa bir süre sonra İngiliz hapishanelerinde çok faydalı düzeltme yapılmıştır.
Galsworthy nin en çok okunan, seyredilen, bugünde İngiliz sahnelerinde büyük alkışlar toplayan öteki piyesleri de ( The Silver Box -Gümüş Muhafaza) The Pigeon Güvercin ve Loyalties tir.
Devrinin en usta ve baş piyes yazarlarından biri olarak tanına ve selamlanan Galsworthy nin en beğendiğimiz huyu, piyeslerinde ki kayıtsız ve şartsız tarafsızlığıdır. Bu yüzden de bütün realizmasına rağmen, eserlerini seyreder veya okurken, Elizabet devri piyeslerinde olduğu gibi gözlerimizin önüne serdiği kişilerden herhangi birisini benimserken bile, ondan yana çıkmadığımızı hayretle görüyor: yazarın bize uzattığı ve gerçeği gösteren mercekten bugünkü cemiyette yaşayanların düşüş ve kalkışlarını aynı kudret ve sezişle izleyebiliyoruz.

                                                                                                        İbrahim Hoyi