Savaş zamanı Ruslar'ın Karadeniz'i işgali sırasında Giresun, Harşıt köprüsüne kadar geldiğini ve sonradan Rus ihtilalinin gerçekleşmesi üzerine geri döndükleri sırada, Trabzon da dahil orada yaşayan insanların Giresun ve Fatsa'ya kaçış öyküleri anlatılır; bununla ilgili Giresun'da anlatılan daha nice öyküler duyabilirsiniz. Benim de annemden duyduğum bir anlatım vardır; babaannemin dedesi olan ve kirazoğlu hoca diye anılan kişi "harşıtı geçemeyecekler kaçmayın" demiştir. Bu fotoğrafın öyküsü de o dönemlere ait bir eğitim hikayesidir.
O zamanlarda Trabzon'da bulunan muallim okulu da geçici olarak eğitimini sürdürmek için Giresun'a gelmişler, kısa bir sürede olsa orada eğitim vermeye devam etmişler ve geri çekilme olunca okul tekrar Trabzon'a geri dönmüştür. Bu fotoğrafta okulun geri dönüşü sırasında orada görev alan öğretmenlerin toplu çektirdikleri veda fotoğrafıdır. 1918 yılına ait olan Giresun Darülmuallim Okulu öğretmenlerinin veda hatırasında sırası ile öğretmenlerin adları ise; Katip müdürü Mükerrem Ferit bey, Hasan Sami Lokman bey, Muhterem Sami Ömer bey, Tarih öğretmeni Kamil Musa bey, Katip Hadimi Suffan bey, Natıkan-ı İlmi Fehmi bey, İslam dini sulh hocası Şerif bey, Natıkan-ı yasin saki Osman Fikret bey, Muallim Cafer bey'dir. Bu arada o dönemle ilgili kendisinden dinlediğim Osman Fikret Topallı ve eşi Hüsniye hanımında tanışmaları da bu olay nedeni ile olmuş. Hüsniye hanım eğitimini İstanbul da almış ve Anadolu ya sanırım Beşikdüzü (yanılmış olmayayım) atanmış. Savaşın çıkması sonucu babası tarafından tekne ile Fatsa'ya gönderilmiş. Bu sırada Mefküre Hanım, Hüsniye Hanımın kurtarabildiği tek eşyasının çeyiz sandığı olduğunu söylemişti. Savaş bitince tekrar görev yapmak üzere Beşikdüzü yerine Giresun'a gelmiş. Kendisi okulun bir odasında kalarak eğitim veriyormuş. Sonra Osman Fikret beyle tanıştırılıyorlar ve evleniyorlar. Giresun'un ilk bayan öğretmenlerinden mi bilmiyorum ama bildiğim tek şey bu iki aydın insanın Giresun da tiyatro, kızılay, halk evleri, köşe yazarlıkları, eğitim vb. bir çok sosyal alanda yer aldıkları ve öncülük ettikleridir. Bu iki aydın insanı saygı ile anmamak mümkün değil. Her insanın bir hayali vardır ya bazen bu konuda hayal kuruyorum. 1927 den önce yaşadıkları Bulancak'ta bulunan ev hala ayakta ve o evin onlar adına müze gibi olması hayali de benim gerçekleşmesini istediğim bir dileğim. Gerçekleşmesi zor biliyorum dediğim gibi hayal işte.. Bu saygıdeğer insanları rahmet ve saygı ile anıyorum.
Beşikdüzü değil Akçaabat olacak... Kurtarılan eşya çeyiz sandığı değil dikiş makinesidir...
YanıtlaSil