
Sizinle bugün değişik bir hatıra paylaşmak istedim. Muhsin Ertuğrul’un perde ve sahne eserini okurken çok hoşuma gitmişti. Umarım sizde severek okursunuz. Türk tiyatrosuna emeği geçmiş üç değerli insanın hatıraları. Manakyan, Raşit Rıza ve Baba Saffet.
İlk paylaşacağım hatıra Manakyan’ın sansürle
ilgili yaşadığı bir hatırası.
Abdülhamit döneminde son yıllarda tiyatroyu fazla sıkıştırmaya
başlamıştı. Tiyatro sansüründen kumpanyaların çekmedikleri kalmıyordu. Sansür, akla gelmedik
pürüzler çıkarıyor, zavallıların başına dert açıyordu. Bu konu ile ilgili
Manakyan’ın yaşadığı bir olay:
- ‘Anatol’ün buseleri ‘ adlı
bir komedi tercüme etmiştim. Sansüre gönderdik, bir iki gün cevap
çıkmadı.Nihayet bir memur geldi: ‘Sansür
bey, sizinle konuşmak istiyor. ‘ dedi. Kalktım, sansürün yanına gittim. Beni
nezaketle kabul etmişti ve yine nezaketle anlattı. Şaşırdım kaldım. ‘Anatol ‘
kelimesine itiraz ediyormuş, Anatol derken, Anadolu hatıra geliyormuş. ‘Anatol’ün buseleri’ Anadolu ile öpüşmeyi
hatırlatıyormuş. Bu olmazmış. Ne diyebilirim ki piyesi alıp yeni baştan yazmak
bir mesele idi. Mevsim ramazandı. Hemen her gece piyes değiştirdiğimiz için,
göz açacak vaktimiz yoktu. Sansüre durumu söyledim. Düşündü: ‘ Bir çaresi var,
dedi. ‘ Emrediniz’ dedim. Sansür, şu çareyi bulmuştu: ‘ Anatol’ ü oynarken
Anatöl gibi telaffuz edersiniz’ ucuz kurtulmuştuk. Manakyan ilave etmişti: - O
zaman çalışmak çok zordu.
O, Meşrutiyet yıllarında sahneden çekilmişti.
Çok ihtiyarlamıştı, yorgun,
, bitkindi. Yeni yetişenler, bir
gün eski tiyatroyu tenkit ediyorlarmış. Manakyan dinlemiş, dinlemiş nihayet:
-
Biz tiyatroya başladığımız zaman, halk tiyatro nedir
bilmiyordu. Mesela Kadıköyün de, Kuşdilindeki salaş kadınlara oyun veriyorduk.
Kadınlar kucaklarında kundakta çocuklar, koltuklarında tencerelerle
geliyorlardı. Localardan localara ip gerip beşik kuruyorlardı. Biz halka,
iskemlede oturup tiyatro seyretmesini öğrettik. Artık bundan sonrasını siz
yapacaksınız. Cevabını vermiş. Onun bu hakkı inkar edilemez.
-
-
Abdülhamit,
sahnede Türk isimleri de istemiyordu. Hep tercüme oynadığı için Manakyan’ın
korkusu yoktu. Fakat tulüatçılar ter döküyorlardı. Tehlikeden kurtulmak için
bir yol aradılar, buldular. İlanlar acayip isimlerle donatıldı: Carha, Barha,
Mendehar, Şatrak, Zalhir vs. Komiklerin isimleri de şunlardı: Fındık, Rehber,
Tombul, Vardalabomba vs.
Evet, birazda Manakyan’ın bir de oyun içerisinde yaşanmış ilginç
anılarına değinelim. Manakyan bir
melodram oynuyordu. Piyeste, Kont iflas etmiş, konağın eşyaları haczedilmiş,
satılacaktı. Piyeste, kumpanyanın bütün artistleri rol almıştı. Haciz sahnesi
için bir ‘ muhammin’ lazımdı. Manakyan ahbaplarından birine yalvardı: - Büyük
bir rol değil. Muhammin efendi, geliniz diyecekler. Sahneye çıkacaksın, sahnede
eşyaları gösterecekler: ‘ Muhammin efendi, bu eşyalar ne eder?’ diye
soracaklar. Sen: ‘ Yüz bin frank’ diyeceksin. İşte bu kadar kolay. Adamcağız, kendi halinde, ağır başlı bir insan. Manakyan’ın
yalvarmalarına dayanamıyor, kabul ediyor. Piyes başlıyor. Sıra haciz sahnesine
geliyor. Muhimmin sahneye çıkıyor. Sahnede, çatlak mermerli bir demir masa,
masanın üzerinde ciltleri kopuk iki kitap, üç yüzlü bir kurşun şamdan, masanın
etrafında da kaba hasır dört kahve iskemlesi var.
Soruyor: -Muhimmin efendi, bu eşyalar ne eder?
Muhimmin bir eşyalara bir halka bakıyor, cevap
vermiyor.
–Muhimmin efendi, bu eşyalar ne eder?
Muhimmin tekrar eşyalara ve halka bakıyor,
yutkunuyor, yüz bin frank demeye dili varmıyor. – Muhimmin efendi, bu eşyalar
ne eder?
Muhimmin yine eşyalara ve halka bakıyor, sağ
kolunu hiddetle savuruyor: Metelik bile etmez, ahbar. Yüz bin frank demek
muhimmin’in namusuna dokunmuştu.
Yine bir gece, başka bir melodram da, Kont iflas
etmiş, şatodan çıkmak zorunda kalmıştı. Kont çoluğuna, çocuğuna bakıyor ve
inliyor:
-
Evlatlarım, bu şatoyu bırakıp ta nereye gideceğiz?
-
Parodide bir ses
cevap veriyor: Merak etme bey baba, ayda iki mecidiyeye ben bundan daha alasını
sana bulurum.
-
Sahnemizin dünkü
farkı ile bugünkü kibarlığı akla durgunluk verecek derecededir.
-
-
Birde sanatçı haysiyeti ile ilgi bir anı.
-
Manakyan, rolü
çok melodram da, fazla adama ihtiyaç olduğunu anlayınca komşu tulüatcılardan
bir iki aktör almayı düşündü. İki tulüatcı buldu. Tulüatcıların biri, nöbetçi
muhafız rolü alacak, sahneye gireceklere soracaktı: Parola. Eğer sahneye giren
‘ Anatol Rincer’ derse: Geç, diyecekti. Rol gayet basitti. Sırası gelince
tulüatçı sahneye çıkıyor ve gelene soruyor:
-
- Parola
-
– Anatol Rinçer.
-
Tuluatçı cevap
veriyor: Anadolu rençberi isen, geç.
-
Kuliste Manakyan
saçlarını yoluyor, oyun bitince tuluatçıya çıkışıyor:
-
- Ne halt ettin.
-
Tulüatçı
umursamıyor:
-
Tam tuluatın
sırasıydı. Bir gece sende şanoya çıkacağım diye sanatımı bozamam.
-
Her sanatçının
kendine göre haysiyeti vardır.
-
Şimdide biraz
Raşit Rıza ve baba Saffet anılarına değinelim. Raşit Rıza ‘ Türk tiyatrosu’ ile
tepebaşında temsiller veriyordu. ‘Nobiesse
obilge’ den adapte edilen ‘ iki cambaz’ sahneye konmuştu. Kiproko’su çok,
mizanseni güç bir vodvildi. Emektar aktörlerden rahmetli Baba Saffet’ te ‘ Türk
tiyatrosunda’ idi. Baba o gece biraz fazlaca kaçırmış olacak ki, hala
sallanıyordu. Gözleri kan çanağı idi ve biraz pelte konuşuyordu. Sahnede, iki
kişiyi karşılıklı odalara kapatacaklardı ve bu iki kişinin birbirini
görmemeleri lazımdı. Baba Saffet odaya kapatıldı. Tekrar sahneye çıkması lazım
geldiği zaman, karşıdaki odanın kapısını açıp çıkmaz mı? Kiproko mahvolmuştu. Raşit Rıza fena
içerlemişti, Baba Saffet’e bağırdı:
-
:- Yaptığını beğendin mi?
-
Baba gayet
sakindi:
-
- Öbürünü benim
odadan çıkarsaydınız.
-
– Halk farkına
varmaz mı? - Buraya sahi diye
gelmiyorlar ki ,oyun oynadığımızı biliyorlar..
-
-
Raşit Rıza ve
Baba Saffetin birde turne hatırası var ki paylaşmaya değer.
-
Baba Saffet
şahsına münhasır insanlardandı. Raşit Rıza Anadolu ya turneye çıkmışlar. Adana ya
da uğrayacaklar.
-
Baba Saffeti
çağırıyor: - Sen bizden önce gidersin. Oteli temin edersin. Duvar ilanlarını , el ilanlarını çıkartırsın. Tiyatroyu da
tutarsın. Bizi de istasyonda karşılarsın. diyor.
-
Baba Saffet
başını sallıyor: - Peki… Sen hiç merak etme.
-
Hemen Adana
yolunu tutuyor. Bir iki gün sonra Raşit Rıza kumpanya ile birlikte Adana ya
geliyor. Trenden iniyorlar. Karşılayan yok. Şehre doğru yürüyorlar. Duvarlarda
afişler yok. Yolda aheste, aheste yürüyen Baba Saffet’ e rastgeliyorlar.
-
Raşit Rıza
soruyor:
-
- Niye karşılamadın?
-
Baba Saffet gayet sakin:
-
-Geliyordum.
-
– Senin keyfin
olana kadar istasyonda mı bekleyecektik? Peki duvar afişlerine ne oldu?
-
- Daha çıkmadı.
-
, – El ilanları?
-
– Matbaacı ile anlaşamadım.
-
– Peki otel
tutuldu mu?
-
–Hayır, Oda çok şimdi tutarsınız.
-
Raşit çileden
çıkmak üzere:
-
- Peki tiyatro kiralandı mı?
-
Baba Saffet,
şikayet eden bir tavırla kollarını açıyor:
-
- Birader, onu da
mı ben yapacaktım?
-
-
Son olarak
Raşit Rıza’nın bir sahne anısı.
-
Raşit Rıza
rahmetli Şadi ile birlikte ‘ Ankara şehir tiyatrosunu kurmuştu. Birkaç
temsilden sonra Şair Behçet Kemal Çağlar’ın tarihi, manzum ‘Timur’ piyesine sıra geldi.
Yeni dekorlar, yeni kostümler yapıldı. Bu piyesin bir sahnesinde ‘ Timur’
yabancı, uzak memleketlerden gelmiş elçileri kabul ediyor. Yanında karısı
‘Ulcay’ ve kumandanları, vezirleri, nedimleri var. Tahta kerevet üzerine
halılar serilmiş, ‘ taht’ kurulmuş. ‘ Timur’ elçileri huzuruna kabul ediyor.
Elçiler arasında Hint elçisi de var. Bu rolü Şehir tiyatrosu artistlerinden
Yaşar Nezihi oynuyor. Hint elçisi sahneye girince ilerliyor, ‘ Timur’ un
ayaklarına kapanıyor ve emir bekliyor. Raşit usulca fısıldıyor: - Yaşar seni bir
saat yerde pestil gibi yatırayım mı? ‘Ulcay’ rolünde Şaziye, bunu duyuyor.
Gülecek ama kendini tutuyor. Tutuyor ama bir derece. Kemerinde bir hançer var
içinden gülüyor ve hançer oynuyor. Yerde yatan Yaşarın da siniri tutmuyor mu?
-
Kulise döndüğü
zaman, yorgun bir soluk alıyor: Az kaldı fırlayıp bağıra bağıra
gülecektim. Artistler yalnız halka karşı
oynamıyorlar, kendi aralarında da oynuyorlar.
-
Başka türlü olsa
sahnenin eziyeti çekilir mi?
-
-
Bu güzel hatıralarda sonra biliyorum ki her
sanatçının böyle güzel anıları vardır. Ben sizinle ilklerin anılarını paylaşmak
istedim. Öğretmenlik hayatımda
amatör olarak okul tiyatrosu yaptığımız günlerde bizler bile unutulmayacak hoş anılar yaşadık ve anımsadıkça tatlı bir tebessümle gülümsüyoruz. Sahne kokusu bir başkadır ki bunu gerçekten yaşayanlar bilir. Büyük bir özveri gerektiren tiyatro bu güzel anılar yaşanmasa çekilmezdi sanırım. Tiyatronun var oluşunda emek veren Manakyan, Raşit Rıza, Baba Saffet onları tekrar buradan saygı ile anıyorum .
amatör olarak okul tiyatrosu yaptığımız günlerde bizler bile unutulmayacak hoş anılar yaşadık ve anımsadıkça tatlı bir tebessümle gülümsüyoruz. Sahne kokusu bir başkadır ki bunu gerçekten yaşayanlar bilir. Büyük bir özveri gerektiren tiyatro bu güzel anılar yaşanmasa çekilmezdi sanırım. Tiyatronun var oluşunda emek veren Manakyan, Raşit Rıza, Baba Saffet onları tekrar buradan saygı ile anıyorum .
çok güzellllll
YanıtlaSilTeşekkürler canım benim:)))
YanıtlaSil