Geçen şubatta, Burg tiyatrosunda oynanacak olan son eseri ( Iphigenie Delfi de) piyesinin provalarında ve birinci temsilinde bulunmak üzere Viyana ya gelen ve en son orada gördüğüm Gerhart Hauptmann, bugünkü dünya tiyatrosunun Bernard Shaw la beraber piri olan bu büyük şair 15 kasım günü 80 yaşını kutluyor. Bu nedenle hemen bütün dünya tiyatrolarında bu cümle çalkalanıyor:
Gerhart Hauptmann 80 yaşında.
Gerhart Hauptmann 80 yaşını ne ölüm döşeğinde can çekişirken, ne koltuk değneği ile emekleyerek hastane koridorunda doktor beklerken, nede zamanımızın milyonlarca pinponları gibi bunak, sarsak bir kukla halinde oturtulduğu koltukta güneşlenir ve Azraili beklerken kutluyor. Onu bugün yine 65 yıldan beri elinden düşmeyen kuvvetli kalem ile yazı masasının başında yeni eser yazarken ve sahnede rejisöre, aktörlere eserlerinde yarattığı yeni insanların ruh kıvrımlarını birer birer açarken
dev gibi cüssesi ile dinç ve dinamik görüyoruz. Dünya tiyatrosuna onun gibi bir kaç üstün insan dilemek, olmayacak bir şey istemektir, çünkü bugünün anaları çoktandır, böyle devler doğuramıyor, fakat insanlığa ve insanlara dilenecek yalnız onun uzun ömrü bile herkes için başlı başına büyük bir mutluluk olurdu.
80 yıl yaşamak ve bunun 60 yılını durmadan, dinlenmeden, hiç ara vermeden memleketinin edebiyatına adamak. Kendine, her temel taşı bir eserinden yapılmış ulu kaide üstünde kendi kendinin yıkılmaz anıtını kurmak... İşte nadir devirlerin ve ender nesillerin yarattığı üstün insanlardan fanilere kalan biricik ölmez abide ası bu...
Almanya bugün isterse Gerhart Hauptmann a heykel dikmesin. Hauptmann ın taşa ve tunca ihtiyacı yok... Çünkü onun kendi kendine diktiği abideyi, canlı birer mahluk gibi adlarıyla sanlarıyla aramızda yaşayan yarattığı insanlar ellerinin üstünde taşıyor. Dünya edebiyatı bugün Gerhart Hauptmann ın başına altın taç koyuyorsa bu elbette yalnız 80 yıl yaşadığı için değil, bu 80 verimli yılda insanlığa ölmez eserler hediye ettiği içindir.

Acaba aradığı şiir, edebiyat, yazı hayatı mıydı? Buna da açıktan açığa evet diyemiyordu. Bu arada bir çok manzum tiyatro piyesleri yazdı. Bu denemelerde kendi kendine bir karar vermesi için yetmiyordu. Bu kararsız anlarında heykeltraşlıkla şiiri beraber kucaklayan aktörlüğe heves etti. Belkide aradığı sanat şubesi buydu. Berline dönünce Strassburg şehir tiyatrosunun eski müdürü Alexander Hessler den tiyatro dersi aldı. Bu heveste uzun sürmedi. O yıl tasarladığı bir çok planlar arasında bu hevesi de kayboldu. 1885 yazını geçirmek için Rügen adasına gitmişti, orada ilk basılan eseri (Promethidenlos) u yazdı. Bunda, seyahatinde rastladığı insanlığın bütün sefaletini canlandırıyordu. Berline döndüğü zaman artık baş şehirde oturmadı, civarındaki Erkner sayfiyesine çekildi. İnsanlardan mümkün olduğu kadar uzak kalmak, yalnız başına okumak, bir şeyi iyice araştırıp incelemek istiyordu. Büyük şehrin gürültülerinden uzak düştükten, yalnız kitapları ve kendisi gibi genç ediplerle baş başa kaldıktan sonradır ki Gerhart Hauptmann ın gerçek olgunluk devresi başlar.
1887 de artık Hauptmann, o zamana kadar bir heveskar olarak girdiği kalem alanında devamlı yerini aldı ve ilk büyük hikayesi olan (Tiren bekçisi Thiel) i yayınladı. Hauptmann artık Naturalizm in yapmacık üslubunu yakaladığı için şimdi ilk tiyatro piyesini yazmak ve halkın önüne çıkmak cesaretini buldu.
( Güneş doğmadan önce) ismindeki ilk piyesi onun yazmak istediği gibi bir fikir dramı olmaktan ziyade beş ayrı perdede hayatı bütün çıplaklığı ve açıklığıyla olduğu gibi gösteren bir (Etüt
) olarak kalmıştır. Bu dram 20 ekim 1889 da (Lessing) tiyatrosunda ( Serbest sahne) tarafından oynandığı zaman, denebilir ki şimdiye kadar tiyatro aleminde görülmemiş heyecanlı bir olay oldu. Hauptmann ın eserinde her şeyi olduğu gibi, katıksız ve peçesiz göstermesi, o zamana kadar alıştıklarını bulamayan bir çok seyirciyi kudurttu. Sahneye ( Tiyatroda mıyız, yoksa genelevde mi?) diye bağıranlar oldu, piyesin sonunda tiyatrodakiler ikiye ayrılmıştı: geleneğe ve göreneğe bağlı kalanlarla dünyayı olduğu gibi çirkinlikleri ile kötülükleri ile görmekten korkmayanlar. Fakat bu ikinci kısım yüzde biri bulmuyordu.
1890 da Prusya meclisi mebuslardan biri tiyatro için ( Aydınların genelevi) dedi ve Berlin polis müdürü olan Baron Von Richthofen a ( bu gibi eserlerle yazanların bütün kökünden yok edilmesi) hakkında genel arzu gösterildi.
İşte Hauptmann ın ilk eserinin uğradığı cesaret verici akıbet.
Bugün bütün dünya, Naturalizmin Almanya daki önderlerinden biri olan (Gerhart Hauptmann) ı yüceltme ve tebrik ederken kendisine ağız dolusu küfür eden ahlakçı türedilerin isimleri değil, izleri bile kalmadı.
35 dramı, bir çok roman ve büyük hikayeleri, sayısız manzum eserleri olan Hauptmann ın Türk sahnesinde ( Rose Bernd) le 70 yaşında iken yazdığı ( Güneş batmadan önce) adlı eseri oynanmıştır. Bu iki eseri tercüme eden yazar Seniha Bedri Göknil, büyük edip in 80. yıl dönümünde oynanmak üzere ( Kollege Crampton) eserini Şehir tiyatromuza vermiştir.
Türk tiyatro sanatkarları 80. yıl dönümünde Gerhart Hauptmann ı hayranlık ve saygı ile selamlar.
Muhsin Ertuğrul