16 Ocak 2019 Çarşamba

Piyes Üstatları 4

Pirandello çocukluğunda başlayan tiyatro ve temsil sevgisini 26 yaşında iken yazmış olduğu bir iki piyeste göstermişti. Bunlar o zaman editör bulamadıklarından kütüphanesinin bir köşesinde uzun seneler (25 sene) beklemişlerdi. Bu ilk teşebbüslerinin müşkülatla karşılaşması üzerine Pirandello piyes yazmaktan vazgeçmiş ve buda İtalyan edebiyatı için bir yönden hayırlı olmuştu, çünkü hikaye ve roman sahasına atılan sanatkar, bir çok nefis şaheserler yaratmıştı. (Başlangıç muhtelif mecmualarda ve gazetelerde dağınık olarak yayınlamış olduğu hikayelerin sayısı 360 dan fazladır. Yazarın bu hikaye kitaplarından her birinin başına koyduğu bir önsöz de söylediği bu yüzden okuyucularına her gün bir hikaye vermek isteği ile bunları Novelle per un anno (yani bir sene için yazılmış hikayeler) adı altında ve her bir cildi 15 hikaye ihtiva eden 24 ciltlik bir seri halinde topladı. Son zamanlarda bütün bu hikayeler, yeni bir karakterde iki büyük cilt halinde yayınlanmıştır. Editörü:A. Mondadori, Milano) İçlerinde bir çokları hakiki şaheserler olan hikayelerini içinde bulunduran ciltlerin önsözünde Pirandello evvelce muhtelif gazete ve mecmualarda yayınlanmış olan hikayelerini bir seri halinde toplayıp yeniden tabederken bunları tekrar gözden geçirdiğini ve birçoklarını da tamamı ile değiştirdiğini söyledikten sonra hiç olmazsa gösterdiği bu ihtimam dolayısı ile bir senelik hikayeler yazarı kendisinin dünya ve hayat hakkında edinmiş olduğu görüşte ve bunu aksettiren bu küçük aynalarda okuyucular az neşe ve acı buldukları takdirde, kendisini affettireceklerini ümit eder diyor. Evvelce söylediğimiz gibi, hayat ile eserleri arasında büyük bir münasebetler, karşılıklı tesirler bulunan Pirandello nun bu hikayelerinin bir çok noktalarında, başka isimler altında onun karışık elemli hayatının muhtelif episodları gizlenmiştir.
Hikaye tarzı, bir çok İtalyan ediplerinin daima zevkle meşgul oldukları ve şaheserler yarattıkları bir saha olmuştur. Roman nasıl Fransız edebiyatında en güzel gelişmeyi bulmuşsa, hikayede asırlardan beri İtalyan edebiyatında aynı mevkiyi almıştır. İtalyan edebiyatı hikaye şeklinde bir çok güzel incilerle doludur ki Pirandello da bu incilerin en nefislerini yaratmıştır
Pirandello hikayeleri ile birlikte bir kaçta roman yayınlanmıştı. Uzun seneler tiyatro sahasına hiç yaklaşmak istememiş, piyes yazmaktan çekinmişti. İtalyan sahneleri yeni piyeslere ve genç yazarlara karşı çok sert, müşkülpesent, cesareti kırıcıdırlar. Mesela Pirandello nun bir çok Avrupa ve Amerika sahnelerinde çok taktir edilen (Altı şahıs yazarlarını arıyor) piyesinin (Halit Fahri Ozansoy tarafından Türkçeye çevrilen bu piyes 1927 de darülbedai tarafından başarıyla temsil edilmiş ve çok alkışlanmıştır) Roma da ilk temsili gecesi, gerek tiyatro içinde, gerekse tiyatro binası civarındaki sokaklarda halk birbirine girmiş, yazar hemen hemen küçük bir linç tehlikesi atlatmıştı. İşte bu sebeple Pirandello sahneye karşı daima çekingen davranmıştı. Fakat zamanın değişmesi, kendi hayatınında çok sarsılması, tekrara dram ve komedi yazmasına sebep oldular. Bunda umumi harbin de mühim bir tesiri oldu. Artık insanların hayatında her şey değişmişti, hikaye ve roman tarzı insanları tatmin etmiyordu. Esasen kendi ruhu da, bir taraftan 20 seneden beri gittikçe artan bir hastalığın pençesi altında inleyen ve derece derece artan bir surette cinnete doğru giden karısı ve diğer taraftan da harpte yaralanıp esir düşen oğlu arasında, bunlardan daha az ağır olmakla beraber hiç sonu gelmeyen sayısız sıkıntıları, azapları içinde, o güzel romanlarını ve hikayelerini yazmak için kendisinde müsait bir haleti ruhiye, bir kuvvet bulamıyordu. Hatta roman ve hikaye yazmayı tercih ettiği halde tiyatro sahasına geçmek zaruretini duyuyor, kendisinin dediği gibi (içinden gelen bir ihtiyaca cevap vermek için) artık sevdiği sahayı ihmal etmeye başlıyor. İşte bu zaruret ve ihtiyaç dolayısı ile Pirandello insanın bu faciasını uzaktan gözlem edeceği yerde buna iştirak ediyor, onun içinde yaşıyor ve dehasının ifadesi olan aynı zamanda hem lirik hemde iğneleyici bir ifade ile sert bir tahlil ile bu faciaya ruh ve hayat veriyor.
Bu ihtiyaca cevap vermek için dram ve komedilerini yazmaya koyuluyor ve hikaye ve romanları gibi bu sahada da modern yazarlarda tesadüf edilen kısırlıkla tezat teşkil eden büyük bir verimlilikle çalışıyor. Piyeslerin sayısı 30 u geçiyor. Artık gazete ve mecmualarda ender olarak hikayelerine tesadüf ediliyor, fakat piyeslerini büyük bir bollukla yayınlıyor. Günlük hayatın ve mücadelenin yorgunluğundan ancak bu suretle, odasına kapanıp hummalı bir faaliyetle yazmakla biraz kendisini alabiliyor. İçinde yaşadığı zamanın, aralarında yaşadığı insanların ıztırabını hissediyor, eserlerini beşer ruhunun bu facialarına hasrediyor, her biri bir şaheser olan dram ve komedilerini yazıyor. Tiyatro onu şimdi daha ziyade cezbediyor, artık faaliyetlerinin büyük bir kısmı bu sahada sarfediliyor.
İtalya akademisinin kuruluşunda bu mühim müesseseye aza tayin edilen Pirandello nun şöhreti memleketinin hudutlarını aşıyor. (en kuvvetli rakiplere karşı Nobel mükafatını kazanmış olması da dünyadaki büyük şöhretinin derecesi hakkında bir fikir verebilir.) İtalyan sahnelerinde ilkellikleri duraksamalı gözlerle karşılanan piyesleri yabancı memleketlerde kitleleri ve bilhassa münevver kitleleri sarıyor. Avrupa ve Amerikanın en yetkili tiyatro eleştirmenleri kendisini (fikirleri karıştıran, tahrik ve heyecanlandıran) ve ( modern dramın yaratıcısı) olarak niteliyorlar. Filhakika Pirandello tiyatroda büyük bir devrim yapıyor.
Bir komedi veya dram yazarı ekseriya halkı eğlendirmeye veya müteessir etmeye çalışır, sanatkar umumiyetle, kendi haleti ruhiyesini bir güzellik şekline kalbetmeğe çalışır, filozof, düşüncesinin soğuk ışığı ile hakikatin bir veya bir kaç cephesini aydınlatır. Fakat bu bir düşünürün kendi hakikatlerini başkalarına göstermek, nakletmek için beğenilen vasıtalara müracaat etmesine ve bu suretle halkı ilgilendirmeye muvaffak  olmasına, onu kendisi ile beraber sürükleyip götürmesine, kendi ruhi eleminin faciasını ona yaşatmasına sanat tarihinde nadir tesadüf edilir. Çünkü dikkat edilecek nokta şudur: Pirandello bir sanatkar değildir, klasik manada bir düşünür de değildir, o satanik bir düşünürdür, tembel ve iyimser seyircilerin hoşuna giden yollardan gitmez, bilakis uçurumlara doğru inen ve yüksek şahikalara tırmanan dar patikaları tercih eder. Bu eğilimi ile Pirandello nun bir çok senelerden beri bütün dünyanın dikkatini kendi üzerine ve sanatına çekmiş olması eserlerindeki şahısların maskeleri arkasında basmakalıp gülen ve ağlayan alışılmış olan insaniyetten bambaşka, daha büyük, daha yüksek insaniyetin mevcut olduğunu gösterir. Ve Pirandello nun sanatında sahnenin ziyasında bambaşka deruni bir ışığın parladığını gösterir.
Büyük İtalyan edibinin bu günkü insaniyetin önüne koyduğu şey, hayatta düşünmek huyunda olan herkesin vicdanını az veya çok bir derecede, fakat daima elemli bir surette ezen, heyecan veren felsefi bir meseledir, hatta (felsefi mesele) dir, büyük soru işaretidir. İşte Pirandello nun sanatının bütün dünyada ve en küçük bir düşünce kabiliyetini haiz olan herkeste uyandırdığı büyük alaka bundan ileri gelmektedir. Onu tamamı ile anlamayanlar bile az çok seziyorlar, fakat bu harikulade tiyatronun şahısalarının düşünme tarzını, bir kaç dakika bile olsa, takip edenler, bir uçurumun  kenarından bakan kimselerin duydukları heyecanı yaşamaya mecburdurlar. Bu bakımdan Pirandello aynı zamanda modern tiyatroda bir devrim teşkil eden bir mucize yaratmaya muvaffak olmuştur ki bu da, vakayı sahneden seyircilere nakletmesidir. Öyle ki seyirciler artık kendilerini sahnedeki faraziyeye yabancı saymıyorlar, fakat bunu kendi hakikatleri ile yaşamaya mecburdurlar; ve bunu yaşarken de, en yüksek insani sefaletlerini unutup, tezatlar ve şüphe ve tereddütler içinde parçalanan beşer ruhunun büyük sefaletini düşünmeye mecburdurlar. Pirandello nun faciası (düşünme faciası) görüş ediliyor ki bu (duyma faciası)dır. İnsanın içinde ruh ile şekil arasında zıddiyet mevcuttur; ve ruhunun haricinde de, bir çok duygularda, aşk, kin, merhamet, adalet, taktir, tenkit v.s. duygularında, anlaşılmak endişesi ile anlaşılmamak keyfiyeti arasında, hakiki oluşundaki insan ile dünya sahnesi üzerindeki insan arasında zıddiyet mevcuttur. Luigi Pirandello bu elemli ve gizli zıddiyetleri yüksek bir noktadan, uzaktan, soğuk bir ruh ve dimağla mütalea etmiş olsaydı, beşer ruhunu başka şekillerde gözden geçiren bir filozof olacaktı; fakat bu faciaya kendisi de iştirak ediyor, onun şahıslarından biri oluyor, onu yaşıyor, onun acısını duyuyor; çünkü onu anlıyor. İşte Pirandello, bu faciayı her gün yaşayarak, gürültülü hayatının kendi ruhunda bıraktığı derin tesirler altında hayat ve insanlar hakkında her gün biraz daha karamsar olarak, ömrünün son senelerini dünyayı dolaşarak, fakat gençlik yıllarındaki kadar feyizli bir faaliyetle, yaşadı. 10 aralık 1936 günü Roma da öldü.
                                                                                                        Şemseddin Talip
                                                                                                                     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder