4 Şubat 2016 Perşembe

Semiha 2

Gel zaman, git zaman, Şehir tiyatrosu namına, birde 'Operet' hoppalığı takmışlardı. Kim yoğurdu, kim taradı, orasını bilmiyorum ama bu iş daha ziyade Semiha'ya yaradı. Emsalsiz bir sese sahip olan bu yeni arkadaş için öyle bir saha açılmıştı ki, kendi akranları ile yarışta en önde gideceği muhakkaktı. Nitekim de öyle oldu.
 Bir gece tiyatromuza şeref veren 'Milli Şef' ki o zaman baş vekildi, Semiha'nın sesini ve söyleyiş tarzını duyup görünce, onu Avrupa ya tahsile göndermesini, Vali Üstündağ'a tavsiye etmişti. Ondan sonra Allah yürü ya kulum demiş olacak ki, geçenlerde radyo vasıtası ile üfürdüğü sesi, semayı kaplayıp, dalgalar halinde evlerimize yayılarak odalarımıza kadar girdi.
Ve böylece Türk kadınlarının 'İlk opera sanatkarı' unvanını aldı. Bu 'ilk' lik kadar, hayatta ne hoşa gider? Her şeyin 'İlk'inin kıymetine paha biçilemez. İlk meyveler, ilk çiçekler, ilk sebzelerde olduğu gibi, insanların yarattıkları sanat ve meslek bakımından da 'İlk' lik parayla, pulla, güzellikle, zorbalıkla, elde edilecek şereflerden değildir. Allah onu bazı sevgili kullarına ihsan eder. Kıymet ölçüsü, kendisinden sonra gelenlerin kat kat aşağısında da kalsa, İlk matbaacı, ilk şair, ilk tiyatro ilk yazar, ilk ressam, ilk Padişah, ilk Başvekil, bir ayrılık arz eder ki,işte ben bu 'ilk' lere öteden beri hayran olur giderim. Benim çocuk ruhlu arkadaşım Semiha da, Türk temeşa tarihinde bu ' ilk' lik şerefini kazanmış bir bahtiyardır.
'Çocuk ruhlu' dememe şimdi belki şaşarsınız. Onu yakından tanımayan, sesini radyoda, vücudunu opera sahnesinde görenler, yaşını başını almış, ağır başlı bir kadın zannederler. Halbuki Semiha daha çok gençtir. Almanya da kazandığı başarılar, yaşı ile kıyas edilir şekilde değildir. Berlin sefaretinde verdiği konserde bulunan Hariciye Nazırı 'Fon Ribbentrop' onu uzun uzun alkışlamış, 'büyük bir sese sahipsiniz' diye elini sıkarken, bir sanatkara gösterilen saygıyı tekrarlamıştı. Propaganda Nezareti ona bütün Alman operalarının kapılarını açtırmıştı.
 Bir, iki, üç radyo, onu mikrofonu başında görmek için meşhur menajer Hermon Gail'i peşinden koşturmuşlardır. Kassel operası bir senelik kontrat yapmak için araya vasıtalar koyuyordu.
 7 Nisan 1940 da Ankara Devlet Konservatuvarlarının tertip ettiği Wagner gününde Riyaseti Cumhur Filarmonik Orkestrasının refakati ile söylediği eserleri, Milli Şef de dinlemek teveccühünü göstermiş ve ona:
-Sesiniz çok güzel, mağrur olmayınız, çalışınız, bu işin başında olarak devam ediniz, sizi daima bu işin başında görmek isterim, demişti.
İşte bütün bunlara rağmen Semiha 'Çocuk' ruhludur. Büyüdüğü halde evlenmeyi düşünmez. Sanatına aşıktır. Günün altı, yedi saati onunla dudak dudağa dır. Gündüz pokeri, akşam çayı, gece balosu onu alakadar etmez. İstirahat zamanında yalnız güler. Gülmek için konu arar icat eder.
Kadın olmasına rağmen dedikodu nedir bilmez. Bir grup seyrinin verdiği zevki, bin çay yerine getiremez. 'Sonbaharda kızarmış büyük yapraklardan, koyu, yaş kabarık topraktan, Wagner'in operalarından duyduğum heyecana benzer bir hisle sarhoş gibi olurum' derdi.
Dünyayı daima cennet gibi gören Semiha ya dikkatle bakacak olursanız, tam bir sanatkar ruhu görürsünüz. Sanatkar ruhu da !Çocuk ruhu' na ne kadar benziyor.
 Resim yapan, yazdığı hikayeleri mecmualarda yer alan 'Dram' ile sanata giren 'Operet' ile göze çarpan ve nihayet opera ile yükselmeye başlayan Semiha, Boğaz içinin Çengel köyünde doğmuştur. Babası Ziya Cenap, İstanbul Merkez Bankası memurlarındandır. Doğduğu tarih? Nenize lazım. Her ne kadar daha yaşını saklayacak çağa gelmedi ama ilerisi için bir senet olur. 'genç'tir. Yaşı hakkında bu kadar malumat kafi...
Semiha'nın erken ölen annesi de resim yapar ve şarkı söylermiş. Babasının da sesinin güzelliğinden bahsederler. Semiha der ki:
 Annemle babamda büyük sahne yetenekleri vardı... Ne yazık ki, onlar geçen devirlerin tarafına kurban gittiler.
 O Almanya dan döndükten sonra, İstanbul Konservatuvarına öğretmen olmuştu. Ama Almanya da büyük bir yetenek göstererek altı senelik tahsil süresini üç seneye sıkıştırıp diplomasını alırken, öğretmen olacağım diye değil, Opera sanatkarı olacağım diye sevinmişti. Öğretmen olarak kalmasına Muhsin de razı değildi. Onu ilk fırsatta Öğretmenlikten alıp,Ankara ya Opera sanatkarlığına gönderdi.
İyi ve temiz yürekli Semiha ...Senin hakkında o kadar çok ve o kadar çok güzel yazılacak şeyler var ki, bir mecmuanın bir nüshasına sığacak gibi değil. Hatıraların ve başarıların hafızamda korunuyor. Bundan sonrakileri de dikkatle takip ediyorum. Sen ne kadar çok alkışlanır isen o kadar sevinir ve sevincimi de aleme öylece ilan ederim...

 Böylesine güzel yazılmış bir insan hakkında ne yorum yapılabilir ki saygı ve sevgi belirtmekten başka...

2 yorum: