18 Ocak 2016 Pazartesi

Berlin İntibaları 1939 5

Büyük gün..Bütün bu hazırlıklar,bu davetler yalnız Almanya ya değil tekmil dünyaya Alman şevket ve azametini, Nasyonal Sosyalizm rejimi sayesinde Almanya'nın dirilmesini ve yükselmesini göstermeye yarayacak bir geçit resmi içindi.
 Sabahleyin erkenden otelden çıkıyoruz. Gösteri 4 saat sürecek. Brandebourg kapısından sonra genişletilmiş ve süslenmiş muhteşem bir caddede arabalarımız adeta zorlukla ilerliyor. Geçit resmine iştirak edecek kuvvetler çoktan burada mevkilerini almışlar. Führer için, caddenin sağ tarafında küçük bir köşk yapılmış, bizim tribünler karşıda.Caddeler, balkonlar, hatta uzaktan caddeyi görebilecek tarasa ve damlar insan dolu.
 Führer geldi, kendisi için hazırlanmış koltuğa oturdu. Arkasında bir çok üniformalı maiyet. Bunlar derecelerine göre yer aldılar. İçlerinde üniformasız biri göze çarpıyordu. Sordum, Hacha dediler. Çekoslavakya'nın Alman himayesine himayesine girmesini imzalayan cumhur reisi. Şimdi Führer'in bendeleri arasında, Alman şevket ve azametinin şaheserini seyredecek. Kalbimde garip bir eza, gözlerimi bu adamdan ayıramıyordum.
 Almanya'nın dostu küçük devletler için hazırlanan mukadderatı temsil eder gibi geliyordu bana. İstikbalde başka bir resmi geçitte acaba Hacha'ya kimler refakat edecekti? Havada büyük bir gürültü:
Uçaklar, bunlar dokuzar dokuzar, yırtıcı insan kuşları gibi gelip geçtiler. Takım takım geldiler ve geçtiler. Geçit resmi başladı ve bitmedi. 4 saat bu. Hiç bitmeyecek, ilanihaye sürecek, hepimizin ömrü bitecek, bütün beşeriyetin ömrü bitecek ve ortada yalnız bir tahrip selinden başka bir şey kalmayacak gibi bir intiba duydum.
Filhakika, devam ettikçe bu bir kabus şeklini alıyordu. Mekanik bir tekemmüle göz dikerek, insani ve yumuşak hareketlerden, tabii hallerden azami derecede uzaklaşmayı mükemmeliyet amacı diye kabul etmiş bir mızıka takımının tamamen cansız bir makineyi taklit eder hareketleri bizi hayalen bir kabus alemine götürmeye bütün bütün yardım ediyordu. Etrafımda sanki dünya kararıyordu. Bir karma karışılık alemini içinde yalnız top, tüfek, tank ve ateşten mürekkep bir sel akıyordu.
 Dünyanın ilk zamanlarını düşününüz. İnsan denilen aciz mahlukun bütün tabiata, bundan daha büyük ve vahşi hayvanlara zavallı bir halde, mağara kovuklarında, ağaç tepelerinde, göller üzerindeki kulübelerde nasıl barınmaya çalıştığını hatıra getiriniz. Bu aciz mahluk işte bu vaziyette yola çıktı, ilerledi, yükseldi, Tabiatın esrarına bir dereceye kadar nüfus etti, ona hakim oldu ve nihayet medeniyet ve insaniyet kurdu. Bütün bunları ne ile yapabildi?
 Akıl ve zeka ile, muhakeme ile, çalışma ile, aynı zamanda o yarı yırtıcı hayvanın için de birde maneviyat kıvılcımı parladı, tutuştu ve bir ateş haline gelerek ona başka bir yol gösterdi, manevi kıymetlerden mürekkep bir sistem vücut buldu. İnsanlar hak, ahlak, adalet mefhumlarına malik oldular. Artık onları eski vahşet ve barbarlık dertlerinden sıyrılıp kurtulmuş ve insan olmuş addedebiliyorduk, bir insanlık var diye iman besliyorduk. Fakat şimdi içine daldığımız bu muazzam, bu hudutsuz, bu müthiş kabus insanlığın iftihar edebileceği o manevi kıymetlerden ne kadar hissedardı?
 Kamyonlara takılan bir çocuk oyuncağı gibi kolaylıkla sürüklenen dehşetli toplar, o muazzam çelik kütleler, masalların ifritleri gibi kan içen, maniaları parçalayan, dağları aşan tanklar, süngüler, insan öldürmek için hazırlanmış daha bin bir türlü silahlar ve cihazlar bize yalnız kuvvetten, yalnız yırtıcı ve vahşi sevki tabilerden başka neden bahsediyorlardı. Görüyorduk, iman ediyorduk, Almanya pek kuvvetli idi. Kendisini toplamış, silkinip kalkmıştı. Silahları mükemmeldi, askeri talimli idi. Fakat ne yapayım ben bunları? Ben yalnız yırtıcı hayvan neslinde gelmiş bir mahluk muyum? Buradan aslanlar ve kaplanlar geçselerdi onların azametli böğürmelerini, rüzgarla havalanmış yelelerini, kuvvetli adalelerini de alkışlayacak mıydım?
 Burada benim insanlığımı tatmin edecek, bana insan olduğumu hatırlatacak, beni insanlık vazifeleri ve kıymetleri ile karşılaştıracak ne var? Evet muazzam bir kudret var, muhteşem bir irade, bir azim, bir gayret, bir inzibat ve disiplin var. Fakat neye yarar bunla ki, yalnız tahrip için, yalnız öldürmek ve etrafa felaket saçmak için müthiş vasıtadan başka bir şey ifade etmiyorlar.
Bu kuvvetin yanı sıra, iki bin seneden beri insaniyete rehber hizmeti görerek karanlıklarda onun yolunu aydınlatmış, hürriyet, halk , sulh ve kardeşlik gibi büyük idealler de birlikte yürüselerdi ve bu kuvvet kavimler arasında sulh ve emniyetin istikrarına hizmetten başka bir gaye takip etmeseydi, o zaman karşımda hayatının en gururlu ve bahtiyar dakikalarını yaşayan Führer'i ben de ne kadar candan tebrik ederdim.Devam edecek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder