SPOR SAHASINDA
Alman teknik ve dehasının muazzam bir eseri, gerçekten bir şaheser, düşünüş ve icra bakımından insanda hayranlık ve taktir hisleri uyandırıyor. Beden terbiyesi için bugün tasavvur ve tatbik edilebilecek bütün imkanları hep bir araya toplamış geniş ve muhteşem bir müessese.
Almanlar bununla pek haklı olarak iftihar edebilirler. Fakat bu modern spor sahasını Nasyonal Sosyalizm için bir reklam maddesi olarak ileri sürmeye bilmem hak var mı? Çünkü Alman milleti her zaman bu türlü icraat sahasında gerçekten medeniyetin en ileride yürüyen üyelerinden biriydi. O hangi rejimde olsa yeteneğini gösterecektir.
Otomobiller bizi idare binasını önüne bıraktı. Genç bir şef spor sahasını büyük maketi üstünde bize teşkilat hakkında umumi bir fikir verdikten sonra, her parçayı ayrı ayrı gezmeye başladık. İlkel, çimenler üstünde küçük bir çocuk grubu. Dört, beş yaşında çimenler arasında açmış çiçekler gibi tazelikli ve sevimli yavrular, bir güzel ablanın ve bir yeşil lalanın delaleti ile, oynuyorlar, sıçrıyorlar, koşuyorlar, yuvarlanıyorlar, daima bir hareket içinde daha o yaşta vücutlarını sertleştirmeye, çevikleştirmeye çalışıyorlar.
Şüphe yok ki, bu çocuklar, bir genç erkek ve genç kadın çağına gelinceye kadar bu beden terbiyesinin muhtelif şekillerine devam ederlerse, fizik bakımından çok ileri bir vücuda getirileceklerdir. Fakat bu terbiye benim esaslı bir nokta hoşuma gitmedi. Daha ilk adımdan itibaren, müstakbel Alman vatandaşları emir ve kumanda değilse de, herhalde sevk ve idare altında hareket etmeye alışıyorlar. Bu mini mini çocuklar bu çayırların üzerinde kendi bildikleri gibi, istedikleri gibi koşup gezmiyorlar, oynamıyorlar. Onlara yanlarında ki abla ve lala bir kumanda veriyor, bir kumandaya göre koşuyorlar, zıplıyorlar, tırmanıyorlar, emekliyorlar. Bu hareketlerle muhakkak ki, beden kuvvetleniyor. Fakat ruh da daima emir bekleyecek bir kabiliyet kasbediyor. Çocuk kendi kendiliğinden gelme bir hareket ne olduğunu anlayamıyor, bilemiyor, tatbik edemiyor. Oyunda bile emir ve kumanda. Bu çocukların kendi ruhlarından doğması lazım olan teşebbüs kuvveti nerede? Bu çocuklar büyük adam oldukları, sosyete içinde bir rol ifa etmeleri lazım geldiği zaman serbest düşünme, kararlaştırma ve hareket etme zembereğini nereden bulacaklar? Hayatın en tabii fiilleri olan bu hareketlerde bile grup halinde yaşamaya, bir şeften emir almaya ve ancak ondan sonra yatıp kalkmaya, gülüp koşmaya alışırlarsa bütün hayatlarınca bu itiyadı muhafaza etmeyecekler mi? Bunlar belki bir alet olacaklar, muhakkak bir sürü teşkil edecekler, ancak kumanda altında bir sürü iken bir kuvvet ve mana ifade eden bir varlık ifade edecekler. Fakat fert, hür, müstakil ve muhtar insan ne olacak? O nerede?
Zaten Almanlar öteden beri, bariz bir ferdiyet ile sivrilmek istememişlerdir. Onlarda daha ziyade toplu yaşama, sürü teşkil etme ruhu galip, onlarda şahsi teşebbüsten ve muhtar hareketten ziyade disiplin hakim, görenek ve itaat hakim. Şimdi bu terbiye çocuğu doğar doymaz yakalayıp pençesine geçirir, onu hayatın ilk senelerinden itibaren bir hamur gibi yoğurmaya başlarsa, bu suretle imal edilecek seri insanlar manevi bel kemiğinden mahrum kalmayacaklar mıdır? Bunlar daima eğilecek, daima emir ve işaret bekleyecek değil mi?
Nasyonal Sosyalizm belki kendi hesabına doğru hareket ediyor. Memlekette kendisine mutlak bir itaat hazırlatıyor. Fakat böyle bir malzemeden teşekkül etmiş bir sosyete binası, zahiri şekli itibarı ile ne kadar muazzam ve müthiş olursa olsun, gerçekte ufak bir psikolojik sarsıntı ile parçalanacak bir kütle değil midir? Nasyonal Sosyalizm için belki bir kuvvet ve temel teşkil edecek bu terbiye Alman milleti ve Alman vatanı için, bir tehlike olmayacak mıdır? Hangimizin haklı olduğumuzu ne onlar görecek, ne ben. Davayı istikbal halledecek.
Şimdi bir yüzme havuzundayız, üstü kapalı. Yüksek bir kuleden, kadın, erkek, bir kaç genç atlıyorlar. Sinemaların bizi alıştırdıkları bir sahne, gerçekten beyaz perdedekinden çok daha canlı ve heyecanlı. Fakat bu bir endişe ve korku heyecanı değil. Tamamen bedil bir heyecan. Kendisini boşluğa fırlatan genç kızın, suya doğru düşerken ve düşmeden biraz önce, öyle bir süzülmesi, öyle bir jesti ve hareketi var ki, zihnimde kim bilir nasıl bir fikir müjdesi ile bana birden bire Nedim'in gazellerini hatırlattı. Bu atlayışı seyrederken hemen hemen aynı zevki ve keyfi duydum. Bu bir benden hareketi değildi, gerçek bir şiir idi. Göz önünde yaşayan ve ruha en tatlı bir bedil heyecan veren bu şiir, canlanmış, belirlenmiş bir güzellik. Genç kızı da, delikanlısı da o kadar güzel atlıyorlar.
Havuzun içi bir curcuna ve alay. Otuz, kırk tane genç kız, müstakbel beden terbiyesi öğretmenleri, sular içinde oynaşmaya doyamıyorlar. Bu yetişmiyor gibi, bir de oyun icat etmişler. Havuzun kenarına, ayakları suya dönmüş halde sıra ile oturuyorlar. Birbirlerinin koluna giriyorlar, sonra en baştaki, tersine takla atar gibi bir hareketle, ayaklarını kaldırarak kendisini suya atıyor ve atarken yanındaki genç kızı, oda yanındakini sürüklüyor. Bir an içinde bütün bir gençlik dizisi, ipliği kopmuş bir inci gerdanlık gibi, sapır sapır havuza dökülüyor.
Berlin deki spor sahasının ihtiva ettiği harikalardan biride, şüphesiz, eski Yunan tiyatroları şeklinde vücuda getirdikleri açık sahnedir. Spor sahasının içinde dağınık bulunan muhtelif müesseselere gitmek için otomobile biniyorduk. Burası işte bu kadar geniştir.
Yolda giderken çimenler üstünde yer yer ritmik jimnastikler yapan genç kız takımlarına tesadüf ediyorsunuz. Her takımın elinde elinde top vs. gibi ayrı bir küçük alet var. Bunları havaya atarak ve kaparak hareket ederken, bedenleri ile de manzum kımıldamalar yapıyorlar. Açık havadaki bu beden terbiyelerine büyük ve kapalı salonlarda daha kuvvetli tekrarlatarak alıştırmalar, koşuşmacalar ve şıçramalarda refakat ediyor. Bu manzaralar sizi eski Yunan tiyatrosunun hasıl ettiği tesire iyice hazırlar, derhal zihninizde eski Hellade'in hatıra ve hülyaları uçurmaya başlar.
Biz amfi tiyatroların en üst tabakasında bulunuyorduk. Bütün tiyatro binası, dairevi bir şekilde aşağı vadiye doğru iniyor ve ayaklarımızın altında kalıyordu. Yaklaştığımız zaman, berrak, ta kulaklarımızın dibinde, bir musiki havası başladı. Bu aşağıda, açık sahnenin arkasında ki düz ve örtülü yerden çıkıyor, büyük bir teknik başarı olarak muazzam tiyatronun her tarafına kadar aynı aynı kuvvet ve temizlik ile yayılıyordu. Sedanın aksi tertibatını bu kadar mükemmel idare etmişlerdi. Vadinin karşısına ağaçlı ve dik bir meyille tesadüf etmiş tepeyi süsleyen çamlar ve muhtelif ağaçlar manzaranın romantik ruhunu bütün bütün kuvvetlendirmişti. Tiyatro ve sahne bomboş olsa bile, yalnız şu kır manzarası, yalnız bu peyzaj gözü ve ruhu okşamaya kafi bir heyeti mecmua husule getiriyordu.Halbuki gözünüzün önünde, eski zamanlardan kopup gelmiş hala diri bir hayat sahnesi sizi lakayit bırakamıyor. Mazi ile hal bir birine karışıyor, içinizde muhtelif cereyanlardan mürekkep bir kasırga zıt düşünceler ve hislerle sizi sarsıyor.
Nasyonal Sosyalizm eski Yunanistan'dan bir tiyatro binasını alıyor. Fakat ne gariptir ki o Yunan medeniyetinin kurduğu temeli yıkıyor. Naziler Yunanistan'da yalnız Ispartalıları gördüler ve onları şimdi kuzeyli ırkta diriltmek ve temsil etmeye kalktılar. Halbuki Yunanistan'ın yaşayan ve bugünkü garp dünyasını vücuda getiren felsefesi, kültürü, medeniyeti, Atina kültürüdür, ferde kıymet veren, hürriyeti ideal bilen Atina'dır. İnsanları bir alet halinde devletin kölesi yapan Isparta değil. Nasyonal Sosyalizm Yunan medeniyetini de kuzeylilerin eseri addediyor. Böyle olsa bile, Yunan medeniyeti Atina medeniyetidir ve Atina medeniyeti bugün Nasyonal Sosyalizm'in inkar ettiği hür ve müstakil insandır. O eski ve ölmez Atina'nın buraya yalnız şeklini ve zavahirini almışlar. On binlerce kişiye rahat rahat yer veren, en uçtaki noktalarına varıncaya kadar sahnenin bütün seslerini, modern teknik başarısı ile işittiren bu Yunan tiyatrosunda Nasyonal Sosyalizm seyircilere hangi dil ile hitap edecek ve ne söyleyecek? Bu fikir ve sanat mabet'inin içinde, fikir ve sanatı yaratan Atina ruhuna lanet okumak için bu kadar masrafa ve zahmete ne lüzum vardı?
Oradan binicilik talimlerine tahsis edilen kısma gittik. Oradan, büyük gösteriler için hazırlanmış ucu bucağı bulunmaz meydana gittik. Yüz bin seyirciyi sinesinde toplayan bu muazzam bina, yirminci asrın beden terbiyesine verdiği önemi temsil eden bir abidedir, Nasyonal Sosyalizm Almanya'nın taptığı kuvvet için inşa edilmiş bir mabettir. Eğer beden kuvvetini temin için sarf olunan bu emekler, göze alınan bu fedakarlıklar, düşünme güçleri ve ruhun hür gelişmesini temine hizmet edilecek hamlelerle bir arada yürüseydi, hiç şüphe yok ki, Almanya insan medeniyetinin en önünde koşan, büyük bir mücahit sıfatı ile bizim derin hürmetlerimize ve hayranlıklarımıza hak kazanmış olurdu, dünyanın en ileri, en medeni, en yüksek kavmi sayılırdı.
Fakat, ne yazık ki Alman yalnız maddi kuvvete önem veriyor. Fikir istemiyor, Hür ruhlu insana tahammül etmiyor. Burada düşündüğünü söylemek, şahsiyet sahibi olmak, bir fert ve insan olarak yaşamak bir kabahat değil bir cinayet.
Doğacaksınız, emir altında Nasyonal Sosyalizm'in istediği tarzda büyüyecek, yaşayacak ve hareket edeceksiniz. İstediğiniz kadar kuvvetlenebilirsiniz. Koşacak, şıçrıyacak, tırmanacak, koparacak, kıracak, ezecek, çiğneyecek, yakacak, bombalayacak ve öldüreceksiniz, fakat düşünmeyeceksiniz, yalnız itaat edeceksiniz. Kendinizin bir insan olduğunuzu hatırlamayacaksınız. Siz dünyanın en müthiş ve korkunç bir kuvvet makinesi tertibatı içinde değersiz ve kıymetsiz küçük bir çarksınız. Bütün kıymet ve ehemmiyet heyeti mecmuanın dır, fertleri bir ifrit gibi yutan o korku verici makinenindir ve o makine de bir diktatörün keyfinin hizmetkarıdır.
Devam edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder