Makinelerimizi kırıyorlar, artistlerimizi tehdit ediyorlardı.Çocukları istismardan da bahsediyorlardı. Sıkıntılarımız kederlerimiz burada bitmiş değildir. Seyehat kafilemiz New York'dan ayrıldığı zaman 72 kişi idi. Hepside I.M.P ye sadık kalacaklarına yemin etmişlerdi. King Baggot ve Jack Pinkford artistti. Birincil operatör meşhur Tony Gaudio da kumpanyamıza dahildi. Gittiğimiz de taarruz edeceklerini umuyorduk. Nitekim aldanmamıştık.
O zamanlar, film için adapte, tercüme nakil hakları serbestti, arayan soran yoktu. Bazı kimseler bir filmin ismini çalarak, tekrar tekrar ismini değiştirerek, yeniden o filmi satmakta sakınca görmüyordu.Bu gerçek bir dolandırıcılık sayılırdı. Bunlara karşı koyabilmek için bir önlem olarak filmin uzunluğunca markamızı yapıştırıyorduk. Bu suretle satıcı kim olursa olsun alan kimse filmin I.M.P. mamulatından olduğunu anlıyordu.
Küba'da beklenmedik bir olay ile karşılaştık. Kanunun bütün hilelerini bilen bir iş adamı bizim markamız olan I.M.P. yi kendi adına kaydettirmiş. Soğuk bir tavırla geldi ve kendisinin markasını çaldığımız için bizden zarar ve ziyan istedi. Artık hayretimizin derecesini siz düşünün.
Bize- Ben hiç bir zaman işlerinizin ilerlemesine engel olmak isteyen bir adam değilim, dedi. Yalnız tabiatıyla sizde bana tazminat vermelisiniz.
Bir çok araştırma yaptıktan sonra anladık ki bu ahlaksız fakat zeki adam meşhur İngiliz ve Amerikan markalarını Küba da kendi ismine kaydettirmiş. Fakat biz işi o şekilde idare ettik ki adam bu karlı dolandırıcılıktan vazgeçti.,
Sıkıntılarımızı burada bitmiş saymayın, her geçen gün başımıza türlü türlü belalar getiriyordu. bir defasında makinemizi esrarengiz bir surette bozulmuş buluyorduk. Bir başka defasında elbiselerimizi yırtılmış veya aşırılmış görüyorduk.

-Bu yumurtalar pis pis kokuyor.
Owen Moore da, arkasından, getirilen bu yiyemeyeceğini ilave etti. Sonra da hiddetlendi ve ahçıyı bulmaya koştu. Yemeğimizi, yoklukta, artistlerimizden biri pişiriyordu. O da şöyle cevap verdi:
- Ne yapayım, tereyağ yenecek gibi değil, bende onun yerine yumurtaları kadınların tuvalet kremi ile pişirdim.
Owen Moore
- Alçak karımı zehirlemeye kalktın değil mi, diyerek Weston'un kafasında bir tabak kırdı.
Bu yumurtadan yiyen diğer artistler de tabii hastalandılar. Küba polisi ise el koydu, en fazla gürültü patırdı eden Owen Moore olduğu için onu tevkif ettiler. Bereket versin o zamanlar bahşişle bir çok işleri halletme imkanı mevcuttu. Owen Moore'u tahliye ettiler ve her türlü müşkülatı bertaraf etmek için karısından uzağa, Miami'ye gitmeye mecbur ettiler. Zavallı Mary'cik yanlız kalmıştı.
King Baggot onun yeni partöneri oldu. Kampımız casus dolu idi. Bazıları makinelerimizi aşırmışlardı. Bir kısmı da seyyah kılığına girerek masumane nasıl film yaptığımızı memnuniyetle seyrediyorlardı. Halbuki asıl niyetleri fikirlerimizi aşırmaktı.
Bir gün bütün grubun artistleri, operatörleri ve erkeklerinin katılımıyla derin bir hendek kazıyorduk, bu sırada bir yabancı ne yaptığını görmek için King Baggot' ya yaklaşmıştı. King Baggot:
- Bonjur, dedi fakat herif sıvışırken, neden, neden bu kadar acelecisiniz canım? Öyle ise siz, mutlaka pis bir casustan başka bir şey değilsiniz, dedi.
King Baggot aynı yüksek perdeden konuşacağını ve sonunda işin kavgaya varacağını zannetmişti. Meğer adamcağız casus filan değilmiş bunun üzerine Baggot:
-Peki çocuğum mademki umduğum gibi çıkmadın şu halde derhal ceketini çıkar ve bize yardıma gel çünkü hendek akşama kadar bitmelidir, dedi.
Başarı kazanan filmler yapıyoruz. Fakat Mary Pickford benden ayrılıyor.
Eğer Küba'da başımıza gelenleri birere birer yazacak olsam, yalnız bunlar ciltlerle hatıralar teşkil eder. Bütün engellere rağmen Küba da film çektik. Şimdi içlerinden bir çoğu sinema sanatının temelini teşkil etmektedir.
Mary Pickford'un benim adıma çevirdiği ilk film 'Kate Pariste' di. Bu film bir Amerikalı erkekle bir İspanyol güzelini ibda ediyor' diye yazan bir münekkit İspanyol güzelinin sarışın olduğunu bile unutmak özelliğini göstermişti. Fakat başarı daima kıskançlıkları harekete getirir. Nitekim düşmanlarımız, şöhretimiz, o zamanlar New York' u kasıp kavuran fena havalara borçlu olduğumuzu iddia etmişlerdir. böyle budalaca bir imayı reddetmeye bilmem gerek var mı? o zamanlar daha, sokaklar soğuk olunca sinemalara iltica etmeyi halk itiyat edememişti.
Küba da dokuz ay kaldık. Artık dönme zamanı gelmişti. İklim ve endişeler grubumuzu ne hallere sokmamıştı ki : iki erkek artisttimiz tokat tokat'a kavga etmişler, kadın artistlerimizin de sinirleri fena bozulmuştu. New York da etkimiz hala mevcuttu. Trust film şirketini başarı ile alt etmiştik. Fakat bu sefer oldukça sersemletici darbe ile karşılaştım: Mary Plckford beni bırakmaya karar vermişti.
- Bunu yapmanızda ki maksadınız nedir? kontratınız daha bitmedi ki, dedim.
- Biliyorum fakat bunu fesetmeyi kabul edeceğinizi tahmin ediyordum, diye cevap verdi.
Yavaşça çekmeden kontratı çıkardım, ona uzatarak:
-Buyurun yırtın bakalım, dedim.
Kısa bir sessizlik oldu. Mary' nin gözleri heyecanla bana bakıyordu.
- Zannederim ki tekrar tiyatroya dönüyorsunuz dedim, bir çok kimseler tiyatroyu daha emin bir tahmin ediyorlar
.Sinemada hiç bir gelecek yok diye düşünüyorlar. Ama aldanıyorlar. El sıkıştık. Müteessirdim, fakat arkadaşça ayrılıyorduk. Mary tiyatroya döndü ama uzun zaman için değil. Az sonra başka bir film şirketine girmek zaruretinde kaldı. O da D.W. Griffithin idi. Bu şirket benim başlamış olduğum işe devam ederek sonun da Mary' yi dünyanın o zamana kadar görmediği en büyük yıldız mertebesine ulaştırdı.
Yeni yıldızlar ortaya atıyorum. Bu hadise, artık yeni yıldızlar yetiştirmem için yeterli sebepti, diye düşünürsünüz belki, hayır. Sinema adı verilen bu garip sanayide başarılı olabilmek için yegane çarenin, durmamak, daima ilerlemek, her türlü tehlikeyi göze alarak bıkmadan usanmadan ilerlemek olduğunu anlamıştım.
Wallece Reide benim ikinci keşfim oldu. Ottis Turner bir gün New York da Dyckman caddesindeki stüdyolarımızı da gezerken önemsiz işlerle uğraşan bir genç görüyor. O zamanlar bu mahalle geniş bir çayırdan başka bir şey değildi. Orada atlı sahneler ve trenlere hucum eden süvariler vs. gibi harici sahneler çekiyorduk. Bir zamanlar genç ve güzel delikanlıların kahramanca kılıç oynattıkları ,zavallı bir yetimi kurtarmak için atlar üzerinde rüzgardan saçları birbirine karışmış yoruldukları terde şimdi büyük binalar gökdelenler yükseliyor. Turner bana:
- Stüdyo da bir genç var çok güzel, harikulade bir yönprömiye olur, dedi.
- Ne iş görüyor, diye sordum.
-Canım marangoz çırağı.
Birde ben gittim, bu genci gördüm. Terbiyeli ve temiz bir çocuğa benziyordu. Sonradan öğrendim ki: New Jersey askeri okuluna devam etmiş, babası zamanında tiyatro münekkiti ve meşhur bir piyes muharriri imiş, annesi de bir zamanlar tiyatro artistliği yapmış. 20 yaşında olmasına rağmen Wally Rait gazetecilik yapmış mühendis okuluna devam etmiş. Derhal giydirdik ve ata bindirdik. Başlangıçta oldukça zorluk çekildi. Beş dakikadan fazla hayvanın üstünde duramıyordu, fakat bu uzun zaman böyle devam etmedi, sonunda tam bir binici ve mükemmel bir artist oldu. Onun canlı ve macera dolu sahnelerini hatırlayan seyirciler hala ürpermeler geçirirler. Yer yüzünde ki kadınlar bu güzel ve dev cüsseli delikanlıya çılgınca aşık oldular. Şimdi yalnız kadın yıldızlara nasip olan, milyonlarca mektubu ilk defa bu genç almıştı. Fakat bunlar zavallının başını döndürdü. Değerine göre para vermiyorum diye beni terk etti.
- Ben verdiğin paranın iki mislini isterim, demişti.
1923 senesinde 33 yaşında fazla kullanmış olduğu uyuşturucu zehirlerin etkisi ile öldü. O tamamı ile bir gençlik sembolü olmuştu. Evet sembol kelimesini tam yerinde kullandım. Mazime baktığım zaman, benimle çalışan yıldızların hepsinin ayrı ayrı anlamlar ifade eden semboller olduğunu görüyorum. Rudolf Valantino aşk sembolü idi. Lon Chaney ise, şeytanın yer yüzünde bir eşini yaratmıştı. Fakat Lon Chaney temsil ettiği kötü şahsiyetlerin neticede sevimli olmalarında ısrar ederdi. büyük artistlerin çoğu - Mesela Wallace Reid gibi hep kazanmış oldukları büyük başarıları ve dolayısı ile muazzam servetleri yüzünden ölmüşlerdi. Pek sivri akıllı idiler. Öyle zannediyorum ki şimdiki yıldızlar eskilerden çok daha makul hareket ediyor.
Devam edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder