Bir kaç sene içerisinde beni bu hale getiren ve Hollywood'u da mükemmel bir şehir yapan olaylar benim için daima birer hayret kaynağı olmuşlardır.
Ben New-York ve Chikago'ya geldiğim zaman genç bir muhacir den başka bir şey değildim. İngilizceyi bile zorlukla anlayabildiğimi Amerika tarihini okurken öğrenmiştim. İçerisinde benim genç kafamda en fazla yer eden olay Kliforniya'da cereyan eden bileşik Amerika devletleri ile Meksika arasındaki harptir. Amerika'nın Meksika'ya galip geldiği aynı harp sahasında bende Universal film stüdyolarını kurarak orasını bir memleket haline getirdim.
Mesleğe ilk atılışları Universal film şirketinde başlayan yıldızlar ve metteur en scere'lerin sayısı o kadar fazladır ki ben zorlukla isimlerini şimdi hatırlayabiliyorum.
Hollywood'un en zengin artistlerinden olan Harold Loynd 110 dolar gündelikle çalıştırdığım artistlerimden biri idi ve daha niceleri vardı ki tamamı ile unutulmuşlardır. Bu günkü artistlerden çoğu ilk başarılarını tiyatroda kazanmıştır. Örneğin, Margaret Sullivan ve Bette Davis gibi. Bir kısmı şöhretlerini Universal Kumpanyasında yapmışlardı, diğer bir kısmı da bizden ayrılarak rakip kumpanyalara girmişler ve orada zafer kazanmışlardır. Örneğin Bette Devis gibi.
Yıldızların başarıları üzerinde benim de büyük hissem vardır. Ancak bazende sukutu hayale uğramışımdır. Çok defa onları yükseltmek için kuvvet sarf ettiğim için beni bırakıp kaçmışlardır. Bu yüzden kederlenmişimdir, fakat şimdi geçen seneler bana bunları unutturdu. Başka türlüde olabilirdi diye düşünüyorum. Ben talihin elinde bir oyuncaktim.

. - İsmim Rudolph Valentino diye kendisini taktim etti.
Üzerimde- iyi bir etki bırakmadı.
Zaten Hollwood'da tanıdığım kimseler ilk görüşte, hiç de gözümde büyümemişlerdi Tepeden tırnağa şöyle bir süzünce ilk göze çarpan şey:
iyi parlatılmış meşine benzeyen saçlarını büyük özenle taramış ve düz bir çizgi ile ayırmış, itinalı bir genç oluşu bir de güneşten esmerleşmiş cildi ile etkili bir siyah gözleri idi. Yürüdüğü zaman sanki yürümüyor da kayıyor etkisini bırakırdı. Derhal bir dansör olduğunu anladım. Hareketinde bir zarafet ve incelik vardı ki bunun Amerikalıların hoşuna gitmeyeceğini sezdim. Onlar perdede ki kahramanlarından böyle ince ve kibar hareketler beklemezlerdi.
O zamanlar da birisi bana, Shakespeare'in Romeo'sunun İtalyan olduğunu hatırlatmış olsaydı Rudolph Valentino'yu daha kolaylıkla anlar ve takdir ederdim.
İtalya da Castellaneta' da bir eczacının oğlu idi. Ceneve üniversitesin de ziraat mühendisi idi. Amerika ya bir iş aramaya gelmişti. Bulduğu iş:
New York' ta Centrale parkta bir bahçıvan yamaklığı idi. Yaptığı işte, kötü otları kesmek ve götürüp gübreliğe atmaktan ibaretti. Bu, Rudolph'un yapabileceği bir iş değildi. Nitekim şehrin parlak ışıkları kendisini pek çabuk cezbetti ve onları yakından hayranlıkla seyre koştu. Önce barlarda ve kabarelerde muhtelif ve tuhaf işlere girdi: Bazen lokanta da bulaşıkçılık etti, bazen de parkeleri parlattı ve arabaları temizledi.
Çok güzel bir adamdı, fazla mağrur, çok zeki ve bu gibi işler için pek tembeldi.
Erkekleri ilgilendirmeyen özelliklerini kadınlar az zamanda bulup çıkardılar, nihayet tangoda ki şöhreti anlaşıldı. Valentino, gayet kolaylıkla ve mükemmel dans ediyordu ve bunu da yükseltmek için talihin kendisine verdiği bir meziyet olarak kabul etti. Kibar bir dansör oldu. Kadınlar aralarında paylaşamıyorlardı. İşte o sıralar da Jean Ocker'ri partöner olarak aldı ve sahneye atıldı.
Sinemaya ilk çıkışı dünyanın en güzel adamı oluyor..
Hollywood' a geldiği ilk zamanlar meteliksizdi. Bir tiyatro kumpanyası ile turneden dönmüştü ve Kaliforniya da oldukça tehlikeli anlar geçirmişti, nihayet gün de 25 frank'a figüranlığa kabul edildi. Her zaman ki gibi film kumpanyaları onun kıymetini takdir edemediler.'Dansör yabancı tip' sınıfına ayırdılar.
İtiraf edeyim, arzum üzerine bir rol verdik. Önemsiz bir kaç filmde de küçük rollerde oynadı. Hepsinde de bir hiçten ibaretti. Galiba bu sıralarda biz kördük.
Rudolph Valentino'nun kadınları çıldırtacak bir özelliğe sahip olduğunu, hizmetçileri, ahçıları mutfaklardan edecek, daktiloları yazıhanelerinden fırlatacak, satıcıları dükkanlarından uğratacak bir adam olduğunu biz o zamanlar nasıl anlayabilirdik?

Az sonra 'Apocalypse'in dört süvarisi' filmini çevirince, şimdiye kadar dünyanın görmediği en büyük yıldızı elimizden çıkarmış olduğumuzu anladık. Artık çok geçti. Fırsatı kaçırmıştık. Kadınlar ona tapmaya başlamışlardı bile. Nereye gidecek olsa etrafını kadınlardan bir halka çeviriyordu. Ona yaklaşmak için çok defa bir birleri ile kavga ediyorlardı. Fakat erkekler, bir esir bileziği taktığı ve şiir yazdığı için onu sevmiyorlardı.
Hatta bir Amerikan gazetesi o na: 'Islak tavuk' ismini takmıştı. Bu isim onu oldukça sarstı. Cevaben mükemmel bir boksör tam bir erkek olduğunu bildirdi, hatta gazetenin neşriyat müdürünü düelloya bile davet etmişti.
Ölüm döşeğinde ameliyattan döndükten sonra, sormuş:
Islak tavuk gibi acılardan, ıstırap tan korkmadım ya..' demiş.
Çetin çekişmeler
Norma Shearer' meydana çıkardı. Aynı tarihte tanımış olduğum Reginald Denny üzerimde daha iyi bir etki bıraktı. Hollywood'un en büyük artisti oldu, daima tanımış bir yıldız olarak kalacaktır, eğer kendisine teklif edilen fırsatlardan yararlanmasını bilirse..
Beni görmeye geldiği zaman o da meteliksizdi. Parasını öteye beriye lüzumlu, lüzumsuz harcayan, sıhhatli, genç ve güzel bir çocuktu. Cebindeki servetini bir kaç arkadaşının istifadesi uğrunda dağıtmıştı. Universal şirketine nasıl geldiğini anlatayım.
Bir cumartesi sabahı, stüdyodan çıkıyordum, direktörlerimden biri beni yazıhanemde yakaladı ve yeni iki filmi bitirdiğini ve gelip görmemi söyledi. Ben şapkamı giyerek:
- Hatırlatın da pazartesiye görürüm dedim.
- Patronum şimdi görmenizi istiyorum. Çok güzel oldular. Harry Pollard'ın idare ettiği filmler. Haerry Pollard o zamanlar en iyi rejisörler den biri idi. Neler yaptığını görmek istedim. Doğrusu direktörüm Reginald Denny isminde yeni bir İngiliz artisti keşfettiğini anlatıyordu. Babası çok meşhur olamayan bir aktörmüş, kendisi de 5 yaşında sahneye çıkmış.Çok güzel bir çocuktu, zeki idi ve boks için dehşetli bir istidadı vardı.
Pollard ile Denny 'Çetin muharezeler' adında ki bir seri filmin iki boks sahnesini çevirmişlerdi. Projeksiyon salonuna ilerleyerek:
- Hadi şu filmleri görelim, dedim.
O gün yarışlara gitmeyi ihmal etmiştim, fakat o gece saat 8 de yeni bir yıldız kazanmıştım.
Reginald Denny senelerce en fazla başarılı olan bir yıldızımız oldu. Şimdi bile onun 'Oh Doctor' filmini görmekle bahtiyarım. Hala da mükemmel bir artisttir. Her istediği rolü başarı ile oynayacak istidat ve kudrete sahiptir, fakat başka işlerle meşgul olmazsa.. Denny son zamanlarda bütün Hollywood'un ilgisini çeken dükkanında' uçak maketleri' satmakla büyük bir zevk duyuyor.
Devam edecek..
Çok güzel bilgiler...
YanıtlaSil