30 Ocak 2016 Cumartesi

Giresun Lisesinin Tiyatro Tarihine Dair Anımsamalar

Giresun Lisesinin Giresun için değişik özel bir yeri vardı. Bu nedenle bugünde sizinle Aksu dergisinde yayınlanmış olan Giresun'da İlk lise tiyatrosunu oynama ayrıcalığına sahip olan lisenin oynadığı oyunlarla ile ilgili bir konuyu paylaşmak istedim. (1946) Umarım beğenirsiniz.


 LİSELİ GENÇLERİN 'PAYDOS' TEMSİLİ
Yıllardan beri hülyasını kurduğu lisesine kavuşan memleketimiz, zaman zaman bu kültür yuvasını faaliyetleri ile ruhlarındaki sanat ve gösteri ihtiyacının tatmin edildiğini görerek haklı ve gerçek gurur duymaktadır. Azimli yürüyüşleri, sağlam vücutları ile milli merasimlerde samimi alkışlar toplayan onlar, resim-amatör sergisinde en çok eserleri veren, dereceyi tutan onlar, müzik kurallarında ruhumuza hitap eden onlar, halk evi kürsüsünde onlar, nihayet sahnemizde onlar...Halk evleri kürsüsünde, onlar, nihayet sahnemizde onlar.
Üç sene gibi kısa bir tarihi olan lisemiz, memleket kültürü ve sanat hayatına karışmış hatta, önderlik ödevini yüklenmiştir denilse hiç mübalağa olmaz. Bu yıl ilk mezunlarını verecek olan bu yuva, bize ilk sene Müfettiş, ikinci sene Jul Sezar ve Cimri, bu senede Paydos piyesini temsil etmekle eşsiz birer sanat hayatı yaşatmışlardır.
İstanbul ve Ankara gibi sanat hayatının en yüksek mertebeye ulaştığı şehirlerde aylarca temsil edilen Cevat Fehmi'nin Paydos'u, liseli gençlerimiz tarafından başarı ile temsil edilmiştir. İlk mezunların veda müsameresi mahiyetinde olan temsil, edebiyat kolundan Orhan Akman'ın aşağıdaki konuşması ile başlamıştır.
Sayın büyüklerim, aziz yurttaşlarım,
Okulumuzun bu sene oynayacağı Paydos piyesinin temsili işi omuzlarımıza yüklenmiş bulunuyor.. Aylardan beri Ankara, İstanbul ve İzmir şehirlerinde şehir tiyatrolarında yüzlerce defa oynatılan bu rekor kırıcı yerli piyesin, Giresunumuzda da görülmesini arzu ettik. Halkın, yani bütün Türk milletinin binlerce zevk sürecinden geçirdiği, çok alkışladığı, beğendiği Paydos, Türk edebiyatının ölmezleri arasına geçmiş demektir.
 Okul, Öğretmen, Öğrenci sevgisini, realitenin tok ve gür sesiyle, bütün incelik ve kutsiyeti ile bir kere daha tattırmış olan Paydos, hususiyetle eğitim öğretim ilgililerini yeniden büyülemiştir. Bu eseri oynamakla biz öğrenciler bilseniz ne kadar bahtiyarız. Giresun da ilk defa sahneye konulan bu taptaze mahalli şah eserin yazarı Cevdet Fehmi'ye selam ve saygılarımız tekrarlamayı borç biliriz. Paydos'u oynarken ortaya çıkan daima muhtemel kusurlarımızı bizim amatörlüğümüze , başarıları - cüz-i de olsa- piyesin kahramanı Mürteza beylerin, öğretmenlerimizin hesabına kaydetmelisiniz. Çünkü baştan sona kadar ilgi ile takip edeceğinizden şüphemiz olmayan rollerimiz de, öğretmenlerimizin eli, ruhu vardır. Biz her şeyi zaten Mürteza beylerden öğretmenlerden öğrenmedik mi?
Bugün lisenin son sınıfındayız, iki ay sonra Giresun lisesinin ilk mezunları olacağız. Yarın üniversiteye, öbür gün hayat okulunun girdaplarına katılacağız. Bir veda müsameresi duygusunu da vermek istediğimiz temsilde sizlere, öğretmenlerimize ve bütün öğrenci arkadaşlarımıza on bir senelik çalışma, didinme, nihayet - takdir buyurulursa- bir çok külfetlerin hizmetleri mahsulü olgunlaşmaya başlayan meyvelerimiz den tattırmak halis düşüncesi ile burada toplandık. Dekorlarımız kusurlu, hareketlerimiz nahoş dahi olsa, onlar dillerde, gönüllerde bir zevk ve heyecan bırakacaktır. Bu bizim için en büyük kazanç ve bahtiyarlıktır.
 Muhterem büyüklerimiz, huzurlarınızla bizlere şeref ve cesaret veriyorsunuz. Hepimiz en derin şükranlarımız sunar ve bütün kalbimizle sizleri selamlarız.
 Eserde bilhassa Hatice hanım rolünde Güner Türkistanlı, Mürteza rolünde Erkol Baysa, Hacı Hüsamettin rolünde Sacit Karaibrahimoğlu dikkati çekmişler. Ayşe rolünde Nevin Aydar, Balıkçı Ahmet rolünde Hilmi ok, Muhtar rolünde Kemal Öztürk, Ömer rolünde Sıtkı Köyhan ve İbrahim rolünde Nihat Ongun rollerini gerçekten seyircilere yaşatmışlar, diğer rollerdeki Haluk Okay, Niyazi Ünver, Orhan Başaran, Nevzat Şensoy, Yurdanur Alaeddinli, Kamile Barda ve Yunus Atalay da rollerini mahiyetini kavrayarak yapmışlar ve başarılı olmuşlardır.
 Perde aralarında gerek okul korosu, gerekse öğrenciler tarafından okunan triyo ve solo şarkılar, dinleyiciler üzerinde daha değişik tesirler yapmış, gençlerimizin sanat gecesine başka bir orjinalite katmıştır. Liseli gençlerimizi tebrik eder ve gelecek nesillerden de ağabeyleri gibi, bize sanat alemleri yaşatmalarını bekleriz.
 Eserin hazırlanmasında bazı mahrumiyetlere rağmen azimli çalışmaları ile güçlükleri yenerek gençlerin başarılarını temin eden değerli lise müdürü Bekir Bey, edebiyat öğretmeni Lütfü Güngör'ü ve baş yardımcı Celal Tümay' tebrik etmeyi borç biliriz.

 Bir konuyu daha paylaşmadan geçemeyeceğim kısaca da olsa oda

 İLK MEZUNLARIN HATIRLATTIKLARI
 Bu yazıyı Muharrem Tekdal yazmış bulunmaktadır.
 Giresun lisesi ilk mezunlarını verdi, heberini gazetede okuyunca, sonsuz sevincim yanında, düşlerim, bilmem neden, gelecekten ziyade, geçmişlerde dolaştı. Yıllara ve olaylara, gözlerimin önünde geçit resmi yaptırdım. Fakat yılların gerçek dolgunluğu nerede? Geleceğin aydınlığının içli şairi Celal Sahir, ölüm döşeğinde iken, benim şu aradaki duygumu en güzel ifade etmiş ' elli iki yıl geçti  elli iki gün gibi.' Evet geçen on iki yıl, on iki günden farklı değildir. ruhumda bir anada yılları içiverdim sanki ve kendimi, o günlerin benlerinden farklı görmedim.
 Fakat hey hat... Realite, peşimi bırakmıyor mu ki durmadan yüzüme haykırıyor 'Ey gafil, kendini göremiyorsan, hiç olmazsa, beni gör.' Gerçekten 1937 yılında, ilk sınıflarda okuduğum ve çocukluğun bütün temiz ve samimiliğini taşıyan çehrelerini, şu anda da görür gibi olduğum övgüye değer nefesler, övgüye değer maçular, Nahit Bilginler, Emin Turgutalpler, Halit, İsmail Çamurlar, Şeref Uzunkayalar, şimdi ya hayata atılmış yahut atılmak üzere olan birer delikanlı dırlar. Hatta bugün o kültür ocağının ilk mezunları olmak bahtiyarlığına erenlerden Rıfat Akın, Ahmet Uçak, Özdemir Aras, Şükrü Düdükçü, Yunus Atalay, Ali Işık, Temel Kaptan, şüphesiz altı yıl önceki - kelimenin tam manası ile- çocuk değillerdir. Onlar bize gerçeği en doğru aksettiren aynalardır.
Neye saklamalı, biz öğretmenler, gittikçe olgunlaşan bu meyvelerle duyacağımız gurura bir parçada hüzün katmaktan kendimizi alamayız. Öyle bir hüzün ki:
 Eteklerde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak.. diyen Haşim'in hüznünden daha beter bir hüzün. Şahsımdan ötürü duyduğum hüzün bir taraf, bu haberle asıl o cennet beldeye ait yıllanmış dertlerim depreşti. Gözlerimin önünden, yıllar boyunca sınıf sınıf, dönem dönem, öğrenci hayalleri geçti. İçim burkuldu ve gözlerim doldu.
Çünkü 1946 yılına kadar, her yıl beş on yeteneklinin acısı yüreğimizde çöreklenip yerleşmişti. Yıllarca lise sizlik yüzünden nice pırlanta zekaları gözleri yaşlı köylerine yolladık. Dünyada hiç bir azap, sevgili vatandaşlarım, bunun azabından çökertici değildir. Bunu dile getirmek ne mümkün.... aslında biraz daha devamı var sadece kısaca değindim oda Lisenin önemini kavratmak için...

 Birde kısaca Lisede Müsamere ile ilgili kısa bir yazıyı paylaşmak istiyorum yarım kalmasın....

LİSEDE MÜSAMERE
 Lise öğrencileri bu yıl Molyer'in ' Kibarlık Budalası'nı temsil ettiler. On yedinci yüzyılın Fransasının dahi komedi yazarı beşeri zaafları yakalamakta ve kuvvetli tipler halinde sahneye koymakta eşsizdir. ( Cimri, Misantrop, Zoraki hekim vs.) Kibarlık Budalası da bunlardan biridir.
 Burjuva yanı esnaf olan Mösyö Jourdain beyzade olmak kibarlaşmak için türlü gülünçlüklere düşmeyi göze alır. Eser bu esas tip etrafında dönerse de bu kuvvetli karekteri canlandırmaya yarayan yardımcı rollerde vardır. ( Züppe, Kont, Dans, silah ve felsefe hocaları gibi) Molyer bu eserinde kibar beyzadeler le alay ediyor. Bizce bu eser oyunların amatör ve profesyonel oluşuna göre tenkit edilmelidir. Tiyatroyu kendine meslek edinmiş sanatçılar yanında derslerinden ayırdığı zamanı harcayarak sahneye çıkan öğrencilerin mütevazi başarısı çok şey ifade eder.
Mösyö Jourden rolünde Ahmet Tirali zaman zaman rolünün havasından taşmalar göstermekle beraber fevkalade idi. Hiç bir zaman rolün ağırlığı altında ezilmedi. Madam Jourder rolündeki Manije Bilgin rolünün havasına hiç girememişti. Eserdeki sakin ve olgun kadın yerine, sinirli kelimeleri ağzında yutan aceleci bir tiple karşılaştık. Sakin konuştuğu zamanlar iyi idi. Dans hocası tipi rolüne uygun değildi. Fakat Orhan Bilgin bu engeli anlayışılı oyunu ile yenmesini bildi. Eserin en kıymetli sanatçısı Felsefe öğretmeni rolünde Recai Yanıkömer'di. Ses tonu, ağır başlı hali. sakin edası gerçekten rolünü çok iyi kavradığını gösteriyordu. Hele ' Seneka'nın gazaba dair hikemi (şiir türü) eserini okumadınız mı?diye başlayan konuşması çok güzeldi. Kont, inandırıcı konuşması, züppe haliyle, Mariz ince yapısı masumluğu ile vazifelerini yaptılar.
Dekorlar fena değildi. Bilhassa kostümler eldeki imkanlara göre gayet güzeldi. Emek harcandığı ilk bakışta belli oluyordu. Ayrıca kaydetmeden geçemeyeceğim bir noktada salondaki düzen ve nezaket havası idi. Bu bakımdan görevli arkadaşları takdir etmemek elde değil.
Bir okul çerçevesinde yapılan iş küçümsenemez. Çocuklar ve öğretmenler başarı kazanmışlardır. Tebrik ederiz.

 Bir lise hikayesi, benimde görev yaptığım ve tiyatro ile orada tanıştığım Giresun Lisesi inişleri çıkışları ile gerçekten kendine özel bir yönü olan okuldur. 
 Görev yaptığım sırada iz bırakan bazı renkli öğretmenleri bende paylaşmadan geçemeyeceğim. Cin Yusuf'u, fıkraları ile meşhur Halit Konar'ı, kedileri ile meşhur Semih Hattatoğlu'nu, tiyatrosunu yeniden ayağa kaldırmakta emeği olan müdürü Ertuğrul Tosunoğlu'nu, bunda katkısı bulunan tiyatro aşığı Şaban Karakaya'yı, izcilikte çığır açmış olan Yaşar Ünal'ı,  birde ablam gibi sevdiğim Emine Bıçakcı'yı ve diğer renkli simalarımız. 
 Gerçekten yazmakla bitmeyecek bir kadar renkli ve değerli insanları barındıran okul. Orada tiyatro ile tanışıp bugün konservatuara giderek tiyatro hayatına atılmış öğrencilerimizden Serkan Yakan'ı, Mustafa Çolakoğlu'nu, çok başarılı olmasına karşın başka bir hayata atılan ama içinde tiyatro aşkı hiç sönmeyen İbrahim Haluk Alioğlu'nu ve nicelerini... 
 Eminim her okulun kendine has bir rengi vardır.  Ve birde tüm öğrencilerin 'eşek co' adını verdikleri okula yakın kaçma yeri. 
 Ben sadece Anadolu'da okuldan çok bir aile havasında olan ve çoğu insanda özel bir yer tutan bir okul hikayesini anlatmak istedim. Nice okullar vardır böyle eminim. İsmini yazmadığım çok arkadaşım olduğunu biliyorum ama inanın oda kendine has bir öykü olduğu için sadece kısaca değinmek istedim. Bu nedenle onlardan özür diliyorum.
 Sevgi ve saygı ile kalın..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder